Annemin de benimle ilgili çok farklı hayalleri vardı; her anne gibi…
Anneliğin verdiği sahiplenme duygusuyla mı yoksa anne olmanın insana yüklediği o muazzam sorumlulukla mı bilmiyorum, evlat denilen o muhteşem duyguya erişince, elinizde oluşturmanız gereken bir proje varmış gibi hissediyorsunuz; daha doğrusu bu duygu nesilden nesile geçen bir durum belki de çok emin değilim…
Tuhaf bir yarış başlıyor sonrasında, aslında emzirirken başlıyor desek daha doğru… Anneler arasında seninki ne kadar anne sütü aldı, yok az yok benimki çok uzun; mama mı ay ne kadar yanlış falanlar filanlarla devam ediyor bu durum. Siz de elinizdeki proje gibi duran minik yavruyla ilgili birçok düşünceler, telaşlar arasında buluyorsunuz kendinizi.
Derken anaokul süreci kapıya dayanıyor… Aman Allah’ım o da ne… çocuk burdan direk hayata atılacakmışcasına hemen oracıkta , daha minicikken başlıyor kariyer planları da. Siz ne olduğunu anlamaya çalışırken, bir bakmışsınız evladınızı eleştirirken buluyorsunuz kendinizi.Acaba benim çocuğum zor mu öğreniyor harfleri , aman sakın ha… su gibi konuş çocuğum İngilizce’yi sakın beni mahçup bırakma!… E ama burası anaokulu daha, oyun oynayacaktı benim minik bebeğim. Siz ya çemberin dışındasınız ya da tam içindesiniz artık…
İnsanın evladı için hayalleri olması çok normal. Anne olduktan sonra; hayatta ne yapamadıysan, ne olamadıysan, o yapsın istiyor içindeki çocuk. Dersleri süper olsun, enstruman çalsın, spor yapsın, tiyatro da oynasın, liste uzuyor böylece. Ama büyük bir gerçek var…
Sen istiyorsun tüm bunları, ona sordun mu ? Sormadın, çünkü sen onun için zaten en iyisini istiyorsun ya bunda ne gibi bir sakınca olabilir ki?
Sorun da zaten tam burada başlıyor artık. Senin ”minik projen” büyüyor, öğreniyor, keşfediyor; ne yapmak istediğini veya istemediğini kendi biliyor. Kendi hayalleri ile senin hayallerin arasında yalpalıyor. Bu arada ”çevre” denilen, geçmiş ve geleceğe hükmeden sayın mahkeme boş durmuyor, notlar kaç, sınavlar kaç puan, sosyalci mi, fenci mi, başarılı mı , başarısız mı ?
Yorgun düşüyor cidden insan.
Benim de hayallerim var çocuğum için elbette, olacak da.Tıpkı annem gibi… Ama ben, mümkün olabildiğince kaçmayı seçtim bu duygulardan. Kabul ettim, ben sadece anneyim ve onun dünyaya gelmesine aracı oldum sadece. Onu koruyup kollamak, ona çok iyi bakmak, ona hayatı öğretmek, ona kapılar açmak ve o kapıların hangisini seçeceğine ona fırsat sunmak benim görevim; benim görevim; ona, onun istediği insan olması için, kendi hayallerini var edebilmesi için yanında durmak, destek vermek.. benim görevim, onun iyi insan olabilmesi için direnmek, yol onun… bu hayat onun… Bu tur, onun turu…
Yaşamın kendisi bu esasında… Sen önce evlat olursun, sonra anne, sonra anneanne; annen de sen de anneannen de sürekli dönüşür; ama hepimiz için ayrı hayaller, ayrı yollar, ayrı gerçekler vardır işte… Kimse, kimsenin yolculuğunu kendi istediği gibi yönlendiremiyor.
Okullar da, dersler de, sınavlar da, başarı da yaşamın kendi içine girmeden pek bir şey ifade etmiyor. Ve ”çevre mahkemesi” eleştirmekten asla vazgeçmiyor.Kısalım etraftaki sesleri, çocuğumuzun sesini dinleyelim; su gibi akar, yolu bulur onun kalbi.
Annemin benimle ilgili hayalleri vardı biliyorum,
Benim çocuğumla ilgili hayallerim var, biliyorum.
Çocuğumun kendi ile ilgili hayalleri var,
Demem o ki, gönlündeki gibi olmalı insan… hayat; başkasının hayallerini yaşamak için, tüketilemeyecek kadar değerli…
Annelerin kendi hayallerini, çocuklarında görmek istediğinden tamamen iyi niyetle ama çok HATALI olan davranışları tabii. Çok güzel anlatmışsın Zeynep’cim. Ellerine, kalemine sağlık. Bravoo kızım.
Canım annem iyi niyete şüphe yok elbette; ama bunu kavrayınca çocukla olan ilişkin de başkalaşıyor..çok teşekkür ederim :)))