En çok oynadığım oyundu evcilik…çocukluğumun pembe panjurlu,küçük ama
huzurlu,penceresinde çiçeklerle dolu saksıları olan,gülümsemelerle dolu mutlulukların
olduğu,yemyeşil sıcacık bir evdi aile olmak, tıpkı eski aileler gibi..Benim ailemde
gördüğüm ve öğrendiğim gibi..Akşam olunca, kapıda karşılayan annenin, elinde poşetlerle
gelen babanın,onlara sıkıca sarılan mutlu- henüz teknolojinin ulaşmadığı- çocukların olduğu
bir yaşamdı..Evde pişen yemeklerin kokusu sarardı hepimizi.Hamburgerin tadı,pizzanın
vazgeçilmezliği yoktu henüz.Haftada bir kez dışarıda yenen yemek, mutlu
ederdi.Yürümek,sinemaya gitmek,bayram olunca kıyafetlere bürünmek,el öpmek,hatır
sormak,dert ortağı olmak,dost olmak,komşu olmak,iyi bir eş ve aile olmak değerliydi.
Kaloriferi ve doğalgazı olmayan evlerin hep birlikte oturulup sohbet edilen yeriydi soba
yanları; kestanelerin közlenip,çayın kaynadığı ,dumanı ve sisi olmasına rağmen gene de hep
bir ev düşündüğümde içimi en çok ısıtan soba sıcaklığıydı.
Zaman geçti tabi, büyüdük…Evcilik oynarken kurulan hayallerin, o dönemlerde öğrendiğimiz,
yaşadığımız birçok şeyin yıllar geçtikçe kalmadığını veya kalsa da değer kaybettiğini
anladık.Pembe panjurların yerini pimapenler,sobanın yerini doğalgaz aldı.Ev yemeğinin
lezzetini dışarıda arar olduk.Kadın ve erkek eşittir diye savunurken; eş olmayı,anne
olmayı,baba olmayı,aile olmayı yitirdik.Çocuk olmanın bile çocuksu tarafı kalmadı.Aldatmak
nedir, aldatılmak nedir bilmezken, yalan söylemek yokken,çok şeye sahip değilken,kadın gibi
kadın,adam gibi adamken…Biz hayallerimizi kaybettik..gerçekten sevmeyi,saymayı,beraber
omuzlanıp aşkı yaşamayı,beraber üzülüp,beraber gülmeyi unuttuk.Bir ömür süren evliliklerin
yerini düşünülmeden karar verilen,alev gibi bir yanıp ansızın sönen,kapıların vurularak
kapandığı,özgürlük adı altında sevginin içinde saklambaç oynandığı bir günlük anlaşmalar
aldı.En kutsal yer diye öğretilen aile kavramı; paraya,beklentiye,teknolojiye,iş yoğunluğuna
yenik düştü.Gene en kutsal yer diye bilinen yatak odaları herkese kapı açtı.Öpüşmekten bile
konuşurken, utançtan pembeleşen yanaklar, sevdiğinin elini bile tutarken mutlu olan insanlar
kalmadı.Ruhumuzdaki duvarları yıkarken, ruhsuz kaldık..Bakarken kör, severken bencil
olduk.Sevilmek burun kaldırdı kaf dağına, sevmekse oyunculuk olarak ün saldı.
Aile olmak mı, nerde kaldı?
Aile olmak…En az şeylere sahip olsan da ,hep yan yana, hep bir bütün olmak.Çaba
göstermek,hoş görmek,vakit ayırmak,mutluluklarını herkesle,sorunlarını kendi içinde
halletmek…
Panjurları pembe olamasa da…kapıların camların ardında, odalarında huzur olan
Saygıyla, sonsuz sevgi ve aşkla her gün her sabah çok daha severek kalkmak…Hayırlı işler
dileyip,hoş geldin diyebilmek..En erken saatlerde de olsa kahvaltıda birlikte, akşam
yemeğinde beraber olmak.Dertleşmek,acıları ve üzüntüleri paylaşarak ufacık yapıp;
mutlulukları dağıtmak herkese…
Aile olmak… Evlendiğin gün gibi heyecan taşımak hep.Yıllara yenik düşmeden, aklanmış
saçlara sahip olsan da, hastalıklar çıksa da , el ele,dudak dudağa olabilmek..Bir günün bir
anını bile onsuz düşünememek..Onsuz nefessiz, öksüz kalmak…Kalabalıklar olsa da
çevrende, gözlerinin onsuz renksiz kalmasını hissetmek…
Sahip olduğumuz ailelerimizle var olmak…İki anne, iki baba, iki aile olduğunu bilmek ve
onlara sahip çıkmak,onlardan fikir almak,kapılarını çalmak, ve kapıları açmak onlara gülen
yüzlerle..
Anne olabilmeyi, baba olabilmeyi başarmak…sorumluluk ve şefkat duymak…tüm çocukları
da kendi çocuğun gibi sevebilmek…Yarınlara sağlam yürekli, sağlam kişilikli insanlar
bırakabilmek.
Aile olmak…Çalışmak, birikim yapmak, ama yaşamayı bilip, hayatı kaçırmamak.İşe zaman
ayırmak, sorumlu olmak; kendine ve evine vakit ayırmak , zamanı dolu dolu yaşamayı bilip,
SENİ SEVİYORUM ‘u söyleyebilmek birbirine, en vazgeçilmez en değerli yerinin evin
olduğunu bilmek, sahip olduğun en müthiş şeyin yanında ömrünü paylaşan insan olduğunu
unutmadan, elinin ucuyla değil, vücudunun her bir organıyla sarmalamak..
Aile olmak…Etten duvarların beton duvarlardan çok daha sağlam olduğunu bilmek, dost
olabilmek,kadın gibi kadın, adam gibi adam olmak.. içindeki çocuğu çıkartıp
eski zamanlara dönebilmek, şımarmak, şımartılmak…Televizyon kumandasına basıldığında
ayrı dünyalar değil aynı dünyada kalabilmek,farklı baksak da , yönler farklı olsa da ortak
noktalarda bulaşmak…
Aile olmak…Hoş görmek, yeri geldiğinde alttan alabilmeyi öğrenmek.Kimi zaman
susmayı,dinlemeyi,sıra vermeyi,anlamayı seçmek..Çok büyük kavgalarda bile çok ufak
harfleri kullanıp,sessiz çözmek..Ben’demeden Biz’demeyi
denemek…Suçlamadan,yargılamadan istediğini söyleyebilmek.Keşke’lerin olmadığı,
eğer’lerin olmadığı özel bir dil oluşturabilmek…
Aile olmak…Yan yanayken bile ufak notlar yazabilmek, süprizler yapmayı, gülümsemeler
çizmeyi unutmamak..Evlenmeden önce yazılan mesajların, mektupların sonsuzca
yazılabileceğini bilmek..her gün yeniden aynı kişiye aşık olabilmek…
Evliliğin kısıtlayıcı , bunaltıcı olmadığını düşünmek, sorumlu olmak,sahip çıkmak,hesap
sormak için değil;değer verdiğin için sormak,merak etmek.İki farklı dünyada büyüyen
insanların alışkanlıklarından, kişiliklerinden bambaşka yepyeni özel bir dünya
çizmek..Ömrünü paylaştığın insanı olduğu gibi, en çirkin halindeyken, en hastayken,en
beklenmedik durumdayken bile aynı güzellikte ilk gün gibi kabul etmek..
Aile olmak…
Aile olmayı istemek,
Ne kadar yazılsa , tartışılsa da …herkes nasıl büyüdüyse öyle yaşıyor
hayatı..Çocukluğumdaki evcilik oyunu değil elbette.Pembe panjurlar masallarda.Beyaz atlı
prensler masallarda, prensesler de…Dünde kalan, kimi zaman burnumuzu sızlatan,ailemizde
yaşadığımız ama bugün özlemle andığımız görüntüler yok artık…
Sevginin gittikçe tükendiği şu zamanda, sizi zengin yapabilecek tek kişi
hayatınızı paylaştığınız insan,
sımsıkı sarın onu,herkesten farklı ve özel kılarak…
Aile olmak da çok özel ve tek çünkü..
Alkışlarla :))))