Semt pazarlarına gitmeye bayılırım, oranın bana verdiği enerji çok farklı gelir nedense. Hiçbir şey almadan da saatlerce gezebilirim. Onca kalabalık arasında tanıdığım farklı insan yüzleri, onların mimikleri, alma verme dengesi, hayat koşturması ”yaşam”ın mini sahnesi gibidir.
Sebze, meyva bölümü ise harikadır. Rengarenk, taptaze, cıvıl cıvıl bir şenlik gibidir.
Elmaların kaç rengi, eriklerin kaç rengi, kavunların karpuzların kaç türü, kaç çeşidi vardır her birinin? Zaten, pazarı ilginç ve renkli yapan da bu değil midir?
……………
……………
Hayat da, dünya da bir semt pazarıdır… Hepimiz kendimize özel özelliklerimizle, duruşumuzla, doğduğumuz toprakların, doğduğumuz evin; kokusunu, dokusunu ve rengini taşırız. Daha hayata merhaba demeden bellidir genel kaderimiz. Bizi tek ve biricik yapan da, bir bütünün parçası yapan da tam da budur aslında. Tek noktada birleşiriz hepimiz, ”insan”olmanın verdiği eşitlik… ”canlı” olmanın verdiği bütünlük. Bu ikisi dışında beni senden, seni benden üstün kılan fiziki hiçbir farkımız yoktur inan.
Bu kadar basit aslında, bu kadar kısa. Ben senden farklı ve üstün değilim. Sen de, ben de bize sunulan bu hayatın içerisinde, bize sunulan bu sahnede, insanlık sınavındayız güzel kardeşim. Seni benden farklı kılabilen tek şey varsa, o da bizim içimizdeki kalbi neyle doldurduğumuz ve nasıl beslediğimizdir. İşte sadece bu, birini diğerinden değerli ve vazgeçilmez kılan.
Bir bebeğin, bir çocuğun farklı diye birini dışladığını ya da sevmediğini gördünüz mü hiç? Göremeyiz, çünkü doğduğumuzda tamamen önyargısız, koşulsuz doğarız hepimiz. Her şeyi ve herkesi kabul eden sonsuz bir sevgi vardır ufak yüreğimizde. Renk bilmeyiz, dil bilmeyiz, düşmanlık bilmeyiz, engel bilmeyiz… Sonra büyürüz, büyürüz ve kirlenmeye başlar her şey ne yazık ki…
Tertemiz bir beyne, tertemiz bir ruha; barış ve sevgi anlatılırsa, o öyle büyür, öyle gider de… savaşmayı ve ayrımı öğretirseniz işte kirlenmiştir artık o sayfa orada. Çocukların masumiyetini biz büyükler yok ederiz :((
Bu yüzden daha çok anlatmalıyız, daha çok sevdirmeliyiz …
Farklılıkları sevmeyi hepimiz bilmeliyiz, kabul etmeliyiz bize benzemeyen her muhteşem değişik olanı. Yaşamı lezzetli yapan, gözlenebilir yapan da bu değil midir?
Doğaya bakıp hayran kalıyorum ben her defasında. Bir kelebeğin kaç rengi kaç değişik şekli var; bir yaprağın kaç yeşil tonu kaç değişik formu var ve bütünün içerisinde nasıl bir ahenktir bu böyle?
Hepimiz aynı dünyaya misafir kabul edilmişiz bir kere, kabul etmelisin sen tek ve özel değilsin. Ruhun dışında sahip olduğunu düşündüğün hiçbir şey de senin değil; yani sadece emanetçisin insan!
Kocaman bir yuvarlak içinde; senin rengin koyu, benim açık olmuş napalım ?
Senin aklın daha iyi çalışıyor ben daha safım mesela,
Senin gözlerin görmüyor diyelim ama ben senin kadar güzel bakabileni görmedim.
Sen duymuyor olabilirsin ama benden daha iyi dans ediyorsun,
Sen zor anlıyor, zor öğreniyor olabilirsin ama insanı bir sevmen var ki kimse sarılamaz birine senin gibi,
Sen büyüyemiyor olabilirsin, ama bu dünyada hep çocuk kalabilmek de güzeldir…
Hepimiz çok özeliz; bir bütünün içinde hepimiz kendimizle, kalbimizle, çok ama çok güzeliz.
Bir insanı çirkin yapan,
farklı ve istenmez yapan tek şey, merhametsiz ve vicdansız olmasıdır.
Bir gün dünyada; tüm canlılar, tüm bitkiler ve tüm insanlar şefkatle sevildiğinde; ” güzellik” sırrının kocaman bir kalp olduğu anlaşıldığında,
Hayat, bir semt pazarı şenliği gibi rengarenk ve katlanabilir olacak;
Ne rengimiz, ne şeklimiz, ne dilimiz, ne engelimiz
”yaşam şarkısını” içimizde susturamayacak.
Bir gün umarım dünya ”iyilerin” olacak !…
Thomas Hobbes’un şu sözünü hatırlarım hep,
” Hiçbir korkuluğu kurt suretinde yapmamışlar, ayı ve leopar şeklinde de yapmamışlar,zannederim ki insandan daha korkuncunu bulamamışlar”
Korkunç insanların azalması dileğimle…..
Bence biz gerçekten hepimiz çok güzeliz olduğumuz halimizle…