Nehire Attım…

Kocaman kocaman insanlar olmamamıza rağmen, sarıldığımız, sarmalandığımız, saklandığımız bir yer var mı?

Zaman zaman en çok da içinden çıkamadığım duygular varsa yüreğimde ; gizlenirim , saklambaç oynarım, anıdan anıya, kokudan kokuya, bir fotoğraftan bir fotoğrafa öylece salınırım en özgür en saf zamanlar öncesine… Fotoğraflar düşer, sepya rengi bir günden; gözlerim yağmurlar biriktirmişse bir de…. Kirpiklerim özgürce ıslanabilir bir saklambaç içinde….

Hayat, hem çok şefkatli hem de çok zalim bir öğretici… Yaş aldıkça, büyümek… Boyundan posundan kilondan ibaret olmuyormuş belli ki… Büyümek, kendini tanıyıp keşfetmekle başlayan; paket paket tecrübelerini, zaferlerini ve yenilgilerini derleyip dünden yarına yuvarladığın kocaman bir tekerlek gibi…

Ben, çocuk kaldığım gizli köşemi hep çok sevdim… Kimselerin ya da çok az kişinin görebildiği kutsal yerimde zaman zaman çok ağladım çok güldüm çok şey anlatıp içimdeki nehre atladım.


Herkesin kendine ait bir nehri olmalı içinde,

Ara ara gizlenip; küstüğün, barıştığın, tartıştığın ne varsa yaşama ait, yaralarına merhem bulup, içindeki caddeleri süpürmeli o nehrin serinliğinde.

Yaşamak, düzgün ve doğru… Güçlü ve yumuşak… Sevgiyle , emek vererek, gerçekten hayli karmaşık ve yorucu… Sayısız insan yüzü içinde, sayabilecek kadar az ”gerçek” insan bulmak. Maskeli balo gibi bir dünyada, sahi kaç kişidir olduğu gibi kendini anlatan ve yansıtan? İlavesiz, abartısız, ”ben” iktidarıyla söze başlamayan kaç kişidir nefes alan?

Siz vardı, biz vardı, sence vardı… Tevazu gibi bir söz vardı hatırladığım…

Şimdilerde, herkes lider!

Şimdilerde herkes her şey!

Şimdilerde yerden ufacık çöp alan tüm çöpleri ben alıyorum, çok şey yapıyorum, çok yorgunum, çok iyiyim, çok müthişim, çokum ben çokuuuum derdinde! Çok’luğun olduğu yerde, her zaman bir sorun vardır. Ya gerçekten az’sındır; ya da içinde kapatamadığın derdin vardır. Sorulmadan sürekli kendini anlatan; karakteri ayrı, yazdığı oynadığı farklı, çok kimlikli kişiliksiz dolaşan insanların, bu kadar çok olması düşündürücü olmalı.

Sayısız kişisel gelişim kitapları, enerji çalışmaları, psikoloji üzerine sayısız diziler gündemde… Ortada kaybolan bir durum var demektir bu. İnsan biraz da kendini mi aramalı?

Bilgi kaynakları ve teknoloji ileri gittikçe, parayla satın alınabilecek milyarlarca şey ortaya çıktıkça, parasız hiçbir şeyin karşılığı kalmadıkça… Yitirmeye başladığımız güzelliklerimizin boşlukları, yaşamı ve bizi biz yapan en hassas tarafımızı , gülümsediğimiz hatta kahkaha attığımız zamanlarımızı nasıl da hızla yok ediyor… ” PR ” denen reklam ve pazarlama işi, kişisel reyting uzmanlığı olarak, işi ele aldı. Çok anlatırsan, çok iyi pazarlarsan olan ve hatta olmayan yönlerini, aldığın ”like”lanman kadar uzmansın ?

Zamanla yarışırken, yeni ve beklenmedik şartlar oluşurken, yepyeni bir dünya düzeni gerçeği sunulurken; korumaya çalışmaktan, korunmaya çalışmaktan, naif ve kırılgan taraflarımızı sarmalamaktan, yanlış olanı ayıklamaktan yorgunuz bence hepimiz. Uzun ve ince bir ip var her birimizin elinde, kimse ipi bırakmak istemiyor; herkes kendine çekiyor sağlam durabilmek için. İp koptu kopacak; karakterin kopmasın aman dikkat et !

Oysa hepimiz kendi gezegenimizde çiçeklerimiz olsun hayal ediyoruz. Çok sevilmek istiyoruz, çok görünür olmak istiyoruz, her şeyden çok ama tek olmak istiyoruz. Mutlu olana tahammülümüz yok, kadın kadını nerden vurup çökertsem peşinde; adam adamı nereye çeksem derdinde. İnsanlar görünmeyen bir savaş içinde. Alkışlar kime ?

Güzel şeyleri hayal etmeye , hakkımız olsun istiyoruz … Gözlerimizi açıp kalbimizi tekrar dinlemek , kendimizi olduğumuz gibi sevmek, aşktan şiirden şarkıdan hatta masallardan bahsetmek gerekiyor…çünkü bahsetmedikçe, sevmedikçe, sevilmedikçe, anlamadıkça veya anlaşılmadıkça sözler cümleler duygular yani insana dair güzel olanlar, bunca telaş, bunca karamsarlık ve tükenmişlik içinde tümüyle bitecek gibi geliyor.

Bundan dolayı seviyoruz psikolojik kitapları veya psikolojik dizileri artık,

Bizimle aynı şeyleri paylaşanların varlığını merak ediyoruz; ortak noktada yaşanılan acıların, kayıpların, aldanışların etkilerini görmek, okumak iyi geliyor belki de; zira ya biriyle dertleşeceğin zaman yok, ya da dertleşmeye değecek kadar sağlam bir dost. Dost derken hani sürekli sana haklısın diyen değil; yanlışsın, hata yapıyorsun diyeninden olmalı üstelik de.

O yüzden tüm bu kişisel gelişim kaynakları, meditasyon teknikleri, enerji çalışmaları…

Herkes kendi kadar yalnız; kalabalık içinde de olsa, kocaman bir ailesi de olsa, her koyun kendi derdinde…

Şimdi durum bu olunca, sarılacak sarmalanacak kavramlar arayışı içinde; bambaşka bir kaos da ortaya çıktı beraberinde. Hayatımız, dijital seyrinde devam ederken, online olarak alınan her şeyin uzmanlık sertifikası da ayrı bir sorun oldu bence. Sertifika alanın, birkaç günde veya bilemediniz birkaç haftada her hangi bir konuda uzman olması.

Biz insanların, duygu ve öz benliğimize olan açlığı, bazı meslek gruplarında da bizi suistimal edecek kadar şarlatanlık boyutuna çıkmadı mı sizce de? Bir iki sertifika alan herkes ya şifacı ya enerji uzmanı ve hatta psikolog. Toplum olarak nereden açık verirsek oradan kullanılmaya başlıyoruz, bu net. Hayatını bu mesleğe adamış, uzmanlaşmış isimlere hakarettir bu. Dışarıdan sertifika alıp, psikolog olanlar var; bir şeylere tutunurken neye sarıldığımızı da kontrol etmek gibi bir zorunluluğumuz var artık. Cinciler, üfürükçüler, hayal satanlar, mutluluk kürleri yapanlar işte tam da bu kaybettiğimiz duygu yoksunluğunda, ticaret boyutundalar.

Zaman, hızla akıyor önümüzde; değişerek, dönüştürerek…

Zaman, tüm koşullara rağmen, kendimiz olabilmeyi, olduğumuz gibi, şekle renge kılığa gerek olmadan, sadece ağzımızı kapatabileceğimiz maskeleri takmamızı; sevgiye, dostluğa, aşka görünür olmamızı hatırlatıyor artık. Bencilliğimizden, liderliğimizden, abartılardan uzak sade ve sadece biz olarak güzeliz. Yaşamak bir reklam kampanyası değil; yaşamın içinde kendimiz gibi olmak tüm mesele.

İçimdeki nehire atladım; attım her şeyi, anlattım… Kirpiklerim sulandı yine gizlice; çocukluğuma sarıldım, sarmalandım, saklandım.

Siz de saklambaç oynayın arada, kendinizi unuttuğunuzda, içinizdeki nehir akar bulur özünüzü, kirlenen dünyada, su en büyük şifadır, gözyaşı da hakiki bir şifacı.

Gözlerinizden sevilin , gözlerinizle sevin,

Sadece bakmak değil, görmektir aslında hayat…




Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Herkes gibi biriyim... Ama ne yaparsam yapayım, şiir gibi olsun isterim..

Cümle'halim Sosyal Hesaplar

118BeğenenlerBeğen
159TakipçilerTakip Et
1TakipçilerTakip Et

Popüler

Benzer İçerikler

3 YORUMLAR

  1. eline yüreğine sağlık, durmak yok sen oturunca bir çırpıda dökülür bunlar. tahminim yazdıkça geliyor arkaarkaya dökülüyor satırlar ressamın fırçası gibi . çizende ayda bir almıyor fırçayı sanırım.devam zevkle bekliyoruz yazmanı ve okuyanların yorumlarını.👍🙋‍♂️❤️🤲🤲🤲🌺👏🏿

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz.
Lütfen isminizi giriniz.

Mail listesine kayıt ol